Arşiv Bireyci Feminizm Okulu Çeviri Teorik

Feminizmin Tarihi ve Teorisi: Bölüm 4 – Üçüncü Dalga ve Post-feminizm

Bu yazının orijinali, çeşitli kaynakların derlemesi olarak GWAnet’te yayımlanmış şu yazıdır. Aşağıdaki yazı, orijinal yazının Türkçe çevirisinin bölümlerinden biridir. Çeviren: Mete. Görsel: Hilal Güler, dijital kolaj.

Üçüncü dalga

Üçüncü dalga feminizm, 1990’ların başlarında başladı. Üçüncü dalga, esasen ikinci dalganın görülen başarısızlıklarına bir tepki olarak ve aynı zamanda ikinci dalganın yarattığı girişimlere ve akımlara verilen tepkilere bir cevap olarak ortaya çıkmıştır. Üçüncü dalga, ikinci dalganın esensiyalist (veya özcü [ing. essentialist]) feminenlik tanımlarına karşı çıkmayı veya onlardan kaçınmayı amaçlamaktadır. Bu tanımlar, üçüncü dalga feministlere göre, üst orta sınıf beyaz kadınların deneyimlere gereğinden fazla önem vermektedir.

Toplumsal cinsiyetin ve cinselliğin post-yapısalcı bir yorumu üçüncü dalganın ideolojisinin büyük bir kısmında merkezi bir yere sahiptir. Üçüncü dalga feministler genellikle “mikro-politika”ya odaklanmakta ve ikinci dalganın kadınlar için neyin iyi neyin kötü olduğunu söyleyen paradigmasına karşı çıkmaktadır. Üçüncü dalganın kökleri 1980’lerin ortalarına kadar uzanmaktadır. İkinci dalganın merkezindeki Gloria Anzaldua, bell hooks, Chela Sandoval, Cherrie Morage, Audre Lorde, Maxine Hong Kingston gibi feminist liderler ve başka birçok siyahi feminist, feminist düşünce içerisinde ırkla ilgili subjektifliklerin de göz önünde bulundurulduğu bir alan olması gerektiğini öne sürmüştür.

Üçüncü dalga feminizmi, psikolog Carol Cilligan gibi biyolojik cinsiyetler arasında önemli farklar olduğuna inanan fark feministleriyle böyle bir farkın olmadığını düşünen feministler arasındaki içsel tartışmaları da içermektedir. Fark olmadığını düşünen feministlere göre, toplumsal cinsiyet rollerine sebebiyet veren şey toplumsal koşullandırmadır.

Post-feminizm

Post-feminizm, feminizme tepki olarak ortaya çıkan bir bakış açısı yelpazesini tarif eder. “Feminist karşıtı” olmamakla birlikte, post-feministler, kadınların ikinci dalga hedeflerini gerçekleştirdiklerini düşünmekte ve üçüncü dalganın feminist hedeflerine şüpheyle bakmaktadırlar. Bu terim ilk defa 1980’lerde ikinci dalga feminizme verilen bir tepkiyi tarif etmek için kullanılmıştır. Günümüzde, önceki feminist tartışmalara (ikinci dalganın fikirleri de dahil olmak üzere) eleştirel bir gözle bakmak için kullanılan geniş bir eleştirel yaklaşımlar yelpazesine bir isim olarak kullanılmaktadır. Diğer post-feministler, feminizmin günümüz toplumuyla bir alakası kalmadığını savunmaktadır. Amelia Jones’a göre, 1980’lerde ve 1990’larda ortaya çıkan post-feminist metinler, ikinci dalga feminizmi yekpare bir şeymiş gibi tasvir etmiş ve onu genellemelere başvurarak eleştirmiştir.

Terimin ilk kullanımlarından biri, Susan Bolotin’in 1982’de New York Times Magazine’de yayımlanan “Post-feminist Jenerasyonun Sesleri” isimli makalesinde yer almaktadır. Bu makale, kendini feminist olarak görmeyen ama feminizmin amaçlarının çoğuna katılan bazı kadınlarla yapılan söyleşileri temel almıştır.

Katha Pollitt ve Nadine Strossen gibi bazı çağdaş feministler, feminizmin basitçe “kadınlar insandır” önermesini savunduğunu düşünmektedir. Biyolojik cinsiyetleri bir görmek yerine ayıran görüşler, bu yazarlara göre, feminist olmaktan çok cinsiyetçidir.

Susan Faludi, kitabı “Ters Tepki: Amerikalı Kadınlara Karşı İlan Edilmemiş Savaş”ta, 1980’lerde ikinci dalga feminizme karşı verilen bir “ters tepki”nin feminizmi kendi şartları doğrultusunda başarıyla tekrardan tanımladığını ileri sürmektedir. Faludi’ye göre, 1980’lerde kadınların mağdur olduğu düşünülen çoğu problemin kaynağı esasen kadınların özgürleşme hareketidir. Ayrıca, bu problemin çoğunun asılsız olduğunu ve medya tarafından güvenilir kanıt olmadan ortaya atıldığını savunmuştur. Ona göre, bu tür bir ters tepki bir tarihsel eğilimdir ve kadınlar eşit haklar edinme mücadelelerinde önemli sonuçlar elde ediyor gibi göründüklerinde tekrarlanmaktadır.

Angela McRobbie’ye göre, feminizme “post” ön ekini eklemek, feminizmin kadınlar dahil olmak üzere herkes için eşitliği sağlamak uğruna başardıklarının altını oymaktadır. Post-feminizme göre, eşitlik çoktan sağlanmıştır ve şimdi feministler tamamen farklı bir şeye odaklanabilirler. McRobbie’ye göre, post-feminizm en net sözümona feminist medya ürünlerinde görülmektedir. Bunlara Bridget Jones’s Diary, Sex and the City ve Ally McBeal dahildir. Bridget Jones ve Carrie Bradshaw gibi kadın karakterler, özgürleştiklerini iddia etmektedir ve açık bir şekilde cinselliklerinin tadını çıkarmaktadır. Fakat sürekli olarak arayışında oldukları şey kendileri için her şeyi anlamlı kılacak tek bir erkektir.

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments